Bir dehlizin iç açıları gibi oranlıyorken sessizce içimi
hasarlı hasatsız saplantılarım
çarpık kanatları gibi albatros kuşlarının
kalbim: genişleyen – daralan – hacimli – hacimsiz
«dikkat et ne olur bana…»
Tam ortasındayım tüm katların,
Binaların, caddelerin, sersefil, pis, aylak
Kokulu bir binanın orta katında…
bir adım daha atıyorum şimdi merdivenden,
«ağır ağır mı çıkmalıyım, ahmethaşimvari?»
sonra bir tane.. bir tane ve bir diğeri..
her basamakta bilmemkaç merkezkaç kuvveti
uyguluyor yalnızlığıma kütlelerin grameri…
Orta Kat’tan ayrılamıyorum.
Bir tane daha geçiyor ayaklarımın altından,
sonra bir basamak, ve bir basamak daha,
nihayet,
«Işte, anladım» diyorum, «sonuncusu bu» diyorum..
Her adım attığımda bir basamak daha türeyiveriyor
Yoktan, birden, aniden, neden…
Anlamıyorum.
Çarpık bacakları gibi suçsuz jokeylerin
Kalbim: hızlanan – duran – ağlayan – ağlatan
«sakın durma!»
durduğunda sonsuza dek tek başına kalacak orta kat
yapayalnızlığımla.
Her iki tarafa yerleştirilmiş, parçalanmış atomları her yanı süsleyen aplikler, siyah beyaz palyaçoların güler – ağlar yüzleri. sağlı sollu tablolar var duvarlarda. ortak anafikirleri: bir kukla oynatıcısının garip, kişilikli, sapkın, korkutucu, ritüel çalışma odası… petrol yeşili duvarlar, ahşap döşemeler, ince, uzun bir koridor Orta Kat. Başı ve sonunda iki merdiven, biri yukarı çıkan, diğeri sorumsuzca aşağıdan çıkan… Aşağıya inilemeyen, yukarı çıkılamayan iki merdiven. Koltuklarının kovuklarına saklanmış pal’yolcular, renk renk saçları, makyajları akmış, bir duvarı kaplayan büyük bir sahnenin önünde konuşlanmışlar, konuşmuyorlar, susmuyor gözleri. Yüzlerindeki boya o kadar eski ki, derilerine yapışmış, pütürlenmiş, kurumuş çorak bir toprak gibi. Orta Kat’ın orta başarı notlu kadim, dişi perileri, gözleri, avuçları ve göğüs boşluklarında derin güneş lekeleri ve çilleriyle tam yanlarında pal’yolcuların, bir şeyler anlatmaya çalışıyorlar – hiç konuşmadan – hiç susmaksızın. Ayağa kalkıyor bir pal’yolcu aniden. Başında kıpkırmızı bir peruk, alıp atıyor sağ eliyle onu. Diyor;
«peri masalları geride kaldı artık..»
Çok bozuluyor periler buna, biri kalkıyor ayağa;
«Doğal değil hiçbir yeri» diyor «Palyolcuların. Yüzlerindeki makyaj göstermiyor ki duygularının ebeveynlerini. Hiç somurtmuyorlar, içlerinden mi ağlıyorlar yoksa? Eğer öyleyse içlerindeki gözyaşları akacak ve içlerinden başlayacaklar yaşlanmaya..»
Çocukluğuma dönüyorum birden
Üç katlı bir ahşap ev görüyorum rüyalarımda,
Orta Kat’ındayım… Ne bir üst kata çıkabliyorum – tavana
Ne bir alta inebiliyorum.
Yorgun yolculukları gibi albatros kuşlarının
Kalbim: perdeyi açan – kapatan – yaratan oyunu – sonra fişini çeken
«ağlatma beni!»
Boyumdan büyük bir ayna yattığım odanın hemen dışından doğru süzerdi her gece beni. verevine yerleştirilmiş aynadan tavan arasına çıkan merdivenleri gözlerdim. Yalnızca o zahiri görüntüden görebildim çocukluğumu geçirdiğim evin tavanarasını.
Eskisi kadar kolay gitmiyor elim kaleme,
Yazacak daha dehliz şeylerim mi olmalı? daha kıvrımlı,
Oylumlu mu durmalı sözcükler sayfanın üzerinde
Bir meze tabağına serpiştirilmiş gibi?
HAYIR… Büyük harfle, sonuna kadar
Demir kanatları gibi albatros kuşlarının
Kalbim: – boşluk –
«sınırlama beni»
Açıl kalbim,
derinleş kalbim,
genleş kalbim
daha çok,
daha çok..
«peri masalları geride kaldı artık» diyor bir pal’yolcu daha kulağıma eğilip. «Bir zamanlar şiirler de demirdendi» diyorum ona. Bu lafı nerden öğrendiğimi soruyor, sanki gözleri tahtadan, dudakları çamurdan sanki.. «yaşlı bir kukla oynatıcısından» diyorum. Tahmin ettiğini belirtirmişçesine bakıyor bana tahta gözlerle.
Sismik eğriler dolaşıyor iç organlarımda, depremler,
Küçük çaplı sarsıntılar, travmalar, komalar, votka şişeleri,
Sigara paketleri üzeri yasal uyarılar: «Ölüm allahın emri, acılar olmasaydı»
Gülümsetiyor beni usulca bu savurganlıklarım.
Hiç bozulmuyor oysa sismik dengesi Orta Kat’ın.
Sanki alay mı ediyor benle ne?
Testere uçuşları gibi albatros kuşlarının
Kalbim: Alımlı – güzel – bağışlayıcı – küfürbaz
«Şımarma!»
Anladım artık, kıpırdayamam burdan.
Ne kaçabilirim ne çoğaltabilirim renklerimi bir anda
Anladım. Birden bir serinlik vuruyor yapayalnızlığıma..
Bir pal’yolcu’nun hafif meşrep nefesi – buz gibi…
«peri masalları geride kaldı artık!» diyor.
“nereden biliyorsun?” diyorum.
«Periler artık masalarda konsomasyona çıkıyorlar…»