Ay yansıdığında içli çocukların klarinetinden içeri
Gözyaşların ziyan olmasın diye bir fincan koydum şakaklarının altına
Ve sen öyle güzel ağladın ki, görmedim doğduğumdan beri
Sen ağladıkça, şehrin menteşeleri söküldü kökünden!
Al işte sana manivela!
Çöplükten bir gözyaşı çeşmesi çıktı
Sivil itaatler itaatkârlardı zaten.
Şiirler değişmişti.
Postallı adamlar çoktan buraları terkedip gitmişti!
Sen ağlardın, sen sorardın;
En çok neyi? Hani emin olmak isterdin ya…
Hani hiç canı yanmamalıydı ya sevdiklerinin
Ben seni incelikli sevdim o yüzden.
Bir başka…
En başka!
Hani emin olmak isterdin ya…
En çok senin sevildiğine;
Hani bana hep bu soru garip gelirdi!
Senden başka sevilecek biri olabilir miydi?
Kapının döngüsü durulmadan dillendi!
Sen ağladın, dünya verem oldu kısır döngüden.
Al işte sana manivela!
Nedir bir manivela bilir misin?
Çok konuşulmaz, bilinmez uzun cümlelerde!
Bir ucum sana bağlı, sen döndükçe nefes alabiliyorum işte habire!
Çarşılar çok değişti. Evkaflar, yazıtlar, şarkılar…
Kitap ayraçları bile boktan bir şeylerin hakimiyetine girdi!
Hayat dediğin nedir ki? Kocaman, saçmasapan bir oyun!
Sapandan fırlattığın antik acıları antikacılar biriktiriyorlar.
Sen ağlardın, sen sorardın;
kitapların ağırlığından kütüphaneler devrilirdi.
Uzun lafa tecavüz bileşik zamanı;
Ben seni her gün biriktirdim sevgilim!
Nasıl seveceğimi düşünmeme gerek yoktu. Sadece bitiktirecektim!
Sen baş sabitim!
Ben bir pervane!
Al işte sana manivela!