Antonio-Negri_4

2 gün oldu, Prof.Haluk Gürgen sağolsun, Hardt ve Negri’nin İmparatorluk kitabıyla boğuşuyorum. Bir şeyler var aklıma takılan. Kısa bir özetle geçeyim.

Öncelikle Antonio Negri’den biraz dem vuralım. Alman Tarihçiliği üzerine tez yazmış Padoa Uni. Hukuk Profesörü Negri. 60’ların sonuna kadar İtalyan Komünist Partisi için üst düzey çalışmış ve daha sonra Kızıl Tugaylar’ın kurucuları arasında yer almış. Aldo Moro Katliamıyla hapsi istenmiş ve Fransa’ya göç etmiş. Fransız hükümetinin davetiyle… 90’ların sonunda ülkesine dönmek istemiş ve 2003’e kadar 6 yıl hapis yatmış. Şu an 80 yaşında ve “empire”ı 2000 yılında hapiste yazmış. Yöntemini tartışabileceğiniz bir fikir adamı Negri! Tıpkı Sovyet Komünizmi’nin marksizmden uzaklaştığı ve özgürlük fikrini katlettiğini düşünerek yeni yollar arayan dönemin düşünürleri gibi… Derida gibi mesela… Lacann gibi… Ve tabii ki Foucault!

Henüz 50 küsürüncü sayfasında olduğum bir kitabı önermek ne derece mantıklı bilmem? Dili temel bir sorun. Çevirisi problemli. Ama imparatorluk kavramına bakış açısıyla bugünlerin yansımalarını dünya tarihine bağlayan önemli bir ilk chapter’ı var.

Sanayii Devrimi sonrası yeniden şekillenen ve kapitalist temelleri emperyalizme taşıyan dünya toplumlarının 1. Ve 2. Dünya Savaşı sonrası milletler üstü bir görünmez güç, Foucault’nun deyimiyle “organsız kuvvet” ve Derida için “makina” yaratılması sürecini anlatıyor kitabın ilk kısmı: Yeni Dünya Düzeni…

1945’ten sonra milletler üstü bir kontrol mekanizmasının devreye sokulması ve ideal olanın / standartizasyonun olduğu bir gerçek! Öyle ki edilgen olduğu artık kabul edilen tekilin, ya da bireyin, kuralları koyan bir büyük güç tarafından standartlaştırıldığı bir gerçek zaten. Lafları kitaptan almışım gibi tınlamasın. Özetle şunu demek istiyorum: Orwell’in 1984’ünde kurguladığı Big Brother ve Totaliter rejimin gözle görülmeyen ya da görülüyorsa da görüleni Birleşmiş Milletler olan bir büyük biraderimiz var. Bir ülkede demokrasi adına ya da insan hakları adına (ki bunun kural koyucusu da BM) bir sorun görüldüğünde BM’in buna müdahale etme ve izin verme hakkı var. Bunu biliyoruz. Bu milletlerüstü kurum, tüm yerellikleri ortak ve kabul edilmiş(?) genellemelere uydurmak zorunda! Çok düz bir perspektifle bu yerelliğin katliamı! İyi ya da kötü yorum yapmıyorum. Zaten globalleşme de bu fikirle doğmadı mı?

Negri, kitapta sürekli Foucault ya da Lacann gibi post modernist yapısalcıları sorguluyor ve tahminen ileriki bölümlerde alternatif bir dünya düzeni önerecek bana! Taakatiniz varsa alın okuyun, yoksa ben gerekli özeti geçeceğim zaten.

Önceki gün bir “burjuvazi” yazısı paylaştım yine blogdan. Tam üzerine Negri’nin yorumları çok daha fikrimi açtı… Yine sayın Profesörümle konuya dair tartışmamız da bir etki oluşturdu. Örneğin ben burjuvazi yazısında tarihsel bir darlıkla konuyu CHP ve DP savaşına dayandırdım. Oysa Sayın Gürgen bana hatırlattı ki bu savaşın temeli Tanzimat dönemine ve 1. Meşrutiyete dayanır. Terakkiperver Fırka, günümüzdeki AKP’nin atasıyken İttihatçılarbatıya dönük bir yorumla Osmanlı’nın kurtuluşunu aramış. Tarihin yazdıkları umrumuzda değil bu noktada keza her fikrin kilitlendiği ve yenilenmesi gereken bir yer vardır. İttihatçı fikrin yerini Cumhuriyet’e terk etmesi de bunu anlatır.

Ayrıca, Ben yeni etkin gücün burjuva kesimde olduğunu iddia etmiştim. Negri de tam buraya değinmiş ancak benden bir farkla! Ben, yeni burjuvazinin yani beyaz yakalı kurumsal çalışanların yeni ülke düzeni ve fikir değiştiriciliği açısından en önemli kesim olduğunu ve kanaat önderi olduğunu iddia edip lütfen tepkilerimizi gösterelim demiştim. Negri, bunun tarihsel evriminde bir yüzmüş ve önce emekçi kesim olan mavi yakalıların, sonra ise bu kez kurumsal emekçiler olan beyaz yakalıların etkin kesim olduğunu ama günümüzde iletişim kanallarıyla ve duygu işleriyle (ki sanatçılar örneğin bu kategoride) ilgili çalışan “bilgi ve duygu toplumu” insanlarının toplum üzerindeki etkin kesim olduğunu vurguluyor! Negri, böyle yorumlayarak da beni ikna ediyor! Gerçekten de daha önce yazdığım üzere dünya tarihindeki üçüncü toplum evriminin parçalarıyız: bilgi toplumunun… Bilginin serbest dolaşımı ve sosyal medyayla bireyin perspektifine indirgenmesi çok önemli ve değiştirici etki taşıyor! Öyleyse bizlerin taşın altına elimizi koyma vaktimizin geldiğini yine bağıra çağıra söylüyorum. Yalnızcabir grubumuz ayaklanınca ona görsel destek vermek yerine daha önemli işlerimiz var. Mevcut bir sorun var olduğunda alternatif olarak “dış güçler bunu istiyor” demek yerine neden ve sonuçlarıyla ilgilenen, mal gibi bakmayan bir nesle transforme olmak zorundayız. Önümüzde yerel bir imparatorluğun rezilliklerinin değerlendirileceği günler var.

Fikirlerim değişiyor, Karl Marx kulağıma üflüyor demek ki.
Komünist değilim. Materyalist de olmamam mümkündür.
Sosyalist? Sanmam…
Liberal? Kime göre neye göre?
Kafası karışık bir nesiliz. Özgürlüğe inanan!
Bizim hemen arkamızdakş çocuklar gezi parkı’nda bize acayip bir ders verdi sevgili nesildaşlarım!
Onlar kadar olamadık hiçbir zaman!
Lakin Gezi Direnişi’nde eksik kalan ve onu Hippi hareketinden ayırması gereken ideolojik temelin kurulamadığı da bir gerçek!
Ne istiyoruz sorusunun yanıtı bireysel haklar ve özgürlük ihlalinin durması olmamalı!
Yeni bir şeyler düşünmeli.
Ve bu iş öyle akşam eve ekmek götürüyoruz meselesi değil.
Yükümüz çok.
Çünkü biz rönesansı yaşamadık!

0 220