1346871489_balat-sokaklari-istanbul1

Şiir düşünüp düzyazıya dökülürdü Beyoğlu’nda bir zamanlar. Bu hikaye, Beyoğlu’nun en güzelinden güzel abisini anlatır. İlk paragraflardaki sanat kaygısından ayrılarak okuyunuz lütfen.

Bir Zamanlar, Beyoğlu’nda bir abilerin abisi yaşar. Üzerine bulut düşmemiş daha ciğerlerin. Ne Cumartesi Anneleri var, ne cigaracılar ara sokaklarda bir Zamanlar; savuruyorlar pergellerini kırlentli pencerelere hergeleler adamakıllı palazlanmış civarcılar, haytalar, yeniyetmeler… ebemkuşağının ebesine mitralyöz iliştirmişler!

Çok kalifiye adamdı Nevzat abi; Nusret Baba’nın eczanesinin etrafını mesken etmişti yumurta topuk hasretlerine. Rum bir kız sevmiş zamanında; Sene 73-74… O zaman Beyoğlu’na ceketle çıkılır; olmadı boyun bağı. Konudan konuya şandelleyelim: Nusret Baba, semtin eskisi. Bir gün yeniyetmeler palazlanıp haraca dadandığında ona Nevzat abi usturasıyla dalıyor hergelelere. Ne Nusret Baba’yı tanıyor, ne piçleri, ne ona yardıma koşan Ganyancı Piç Recep Abi’yi… Derdi, namuslu esnafın rıskına dadanan kerhanecilere sağlam bir sifke indirmek.

Bir anda kuruluyor ehlikeyiflerin içine bir muhabbet. Bir Kulüp Rakısı söylüyorlar ki o geceden Nusret Baba’yla resmi var Nevzat Abi’nin. Fotoğrafçı: Ganyancı Piç Recep! Nusret Baba’yla Nevzat Abi beraberce Kulüp Rakısı etiketi sanki. Semtin okumuşlarından Sahaf Necdet Abi de katılıyor bu sohbetlere… Bir briç masası kuruluyor ki değme gitsin!

Nevzat Abi dedik ya, semtin bitirimi. Kabataş Erkek’ten terk! Öyle osuruktan bitirim değil; eğitim sistemi bozmuş onu; aslında külçeyle kitap okur Sahaf Necdet Abi sağolsun. Bulduğu her kitabı alıp okuyor Nevzat Abi. Onunki bir tür felsefe bekçiliği. Ağabeyleri solcu olmuşlar. Nevzat Abi’ye sorsan o hümanist. Sadece bir it dadandığında Hasnun Galip’e, o müdahale edermiş hadiseye yıllardır. Öyle tanıştık Beyoğlu’nun bu en güzel abisi’yle… Hasnun Galip’te hadis gibi bir şey sözü. Ganyancı Piç Recep Abi’ye içten içe kızıyor ocak söndürüyor diye. Ona kalsa kumar oynamanın ehliyeti olacak!“Nefsi olmayan pezevenke barbut attırmayacaksın” diyor.

Dedik ya bir Rum sevgilisi var sene 72… Pera’da hala rumlar var kale! Apostol’un cüzdanında şıkır şıkır kuruş sesleri. Gidiyor, istiyor; babası vermiyor İrma’yı Nevzat Abi’ye. Kavilleşip kaçacak oluyorlar; 12 Mart oluyor. Semtteki kardeşleri hoop içerde… Semt başıbozuklara kalıyor. Bırakamıyor Nevzat Abi. İrma’yı bırakıyor çaresiz. İrma, Yunan’a dönüyor.Bir tüccarla evli, 40 sene oluyor. İki kızı var boy boy. Mütemadiyen bana anlattığını unutup cebinden o kızların resmini çıkartıp gösteriyor. Yıllardır konuşuyorlar İrma’yla mektupla. Nereden biliyorum? Okuyamıyor artık el yazısını İrma’nın… İrma’nın elleri titriyor yazarken, Türkçe’si iyice bozulmuş… Onun yaşlı gözleri kesmiyor köşeleri. Bana okutur, arzuhalci gibi cevap yazdırırdı yakaladıkça. Gizli gizli. Gidiyorum bir gün, “İnternet var” diyorum; bulalım İrma’yı Facebook’tan. “Görmeye dayanamam” diyor; “ben onun hayalini sevmişim”. Hiç o taraklarda bezi olmadan özelce seviyor kadınını. İrma da onu. Ben demiyorum, yazdıkları öyle diyor kadının. Hiç edepsizlik yapmadan seviyorlar birbirlerini 45 yıldır. Bir gün 90’ların sonu; Güle Güle filmine gidiyor Nevzat Abi. Gözleri yaşlı çıkıyor salondan. Herkese anlatmış. “Ben ölünce İrma’ya ağzımdan mektuplar yazmaya devam edin, taa ki mektup gelmeyene kadar” diyor. Kaç kere tembihledi bana. “Allah gecinden versin abi” dedikçe de gülerek “verdi zaten” dedi. 43 yıldır hiç görmemiş.
Bir iki ay oluyor; bir gün elimde bir kitap, geçiyorum Nusret Abi’nin eczanesinin önünden. Görüyor beni, mütemadiyen kapıda sigara içiyor. Selam ediyorum, “Doktor” diye bağırıyor. Bana nedense “doktor” diyor. “Sana bir hediye aldım!”. Şaşırıyorum. Bayram değil, doğumgünüm değil? “Hayırdır Nevzat Abi” diyorum. “Oğlum biz seninle nasıl tanıştık?” diyor. Hatırladığımı anlatıyorum:

Bir gün Nusret Abi’nin eczanesinin yanındaki birahanenin önündeki masada oturmuş kitap okuyor, bira içiyorum. Kitaba gömülmüşüm. Bir ses geliyor yandan: “Evlat, kuru kuruya gitmez; sen onun yanına fıstık söyle” diyor. Huysuzum o gün. Kafamı kaldırıp yalancı bir gülümseme atarak; “eyvallah abi, iyi böyle diyorum.” Geliyor, masama oturuyor. Bir gıcık oluyorum. Sonra Nusret Abi’yle Sahaf Necdet Abi’yi de çağırıyor. Ben iyice kıllanıyorum. Nusret abi benim kulağıma eğilip, “oğlum” diyor; “canın sıkılırsa, muhabbeti çekemezsen bana bir kaş göz et, ben seni kurtarırım esir muhabbetinden ama Nevzat çok iyi çocuktur. Bir on dakika bekle, anlayacaksın.” Diyor. Nevzat Abi, benim seceremi soruyor, konuşturup açıyor insanın şevkini. 1 saati aşıyor muhabbetimiz. Sonra Kabataş’lı olduğu ortaya çıkıyor. Nusret Abi İstanbul Eczacılık’tan… Necdet Abi, tarih doktoralı adam. Benim de doktorama geliyor olay. İstanbul Üniversiteliler olarak buluşturuyor bizi Nevzat Abi. Sohbet uzayacak belli ki; Nevzat Abi, kulağıma eğilip diyor ki, “yeğenim ben seni çok sevdim. Bir emrivaki yapacağım ama buna ‘emrivaki şıklık’ derim ben… Karşıda Umut Ocakbaşı’nda biz masaya oturacağız. Sen de gel, sıkılırsan bana bir kaş göz yap, kalk. Güzel insanlardır buradakiler.” Biraz çekiniyorum önce. Sonra bakıyorum, bu adamların hepsi çok güzel. Oturuyorum masalarına “bir kadeh rakı içerim” diye… Dünyayı yiyip içiyoruz. Kuruş hesap ödemeden kalkıyoruz. Anlamıyorum olanları.
Ertesi sabah Nusret Abi’nin eczanesine gidip borcumu ödemek istiyorum. Nevzat Abin seni özellikle istedi dün akşam masada; ona ayıp edersin diyor. Bir dokunuyor kanıma. Nevzat Abi’yi bulup, borcumu ödemek istiyorum; kallavi bir azar işitiyorum. Sonuna da “bir gün buradan geçerken bana selam vermezsen alırım o paranı” diyor. Bir saçma sohbetle başlayan hikaye sonra yıllar geçtikçe büyüyor. Ben akşamdan kalma geçerken Hasnun Galip’in köşesinden; Nevzat Abi, kocaman elleriyle yüzümü tutarak; “Gündüz Baba’dan kaçan Metin Oktay gibisin lan!” diye takılıyor bana. Hasnun Galip bende bir ev kültürü oluşturuyor sonra. Oradan geçip, en güzel abilerime selam vermeden güne başlamamayı öğreniyorum. Belirli zamanlarda beni Nusret Abi’nin eczanesinden arıyor Nevzat Abi. Öyle cep telefonu gibi osuruk şeyler kullanmıyor. “Rakımız geldi” diyor. Gidiyoruz. “Gelemem” deyince hiç ısrar etmiyor. Okulumu soruyor. Hayatımız soruyor. Aşklarımı soruyor. Müziğimi dinliyor hiç ilgisi yokken. Bu 4 abi, 4 yıldır benim hayatımı kuşatıyor.

Buraya nereden geldik hatırlıyor musunuz? Nusret Abi, bundan iki ay önce bana bir hediye aldığını söyleyip beni yanına çağırmıştı ve “oğlum biz seninle nasıl tanıştık?” demişti.

Bana kalırsa biz, anlattığım gibi, o benim tek başına oturduğum masama dadandığında tanıştık. Ama öyle değilmiş. O günden, bir kaç gün önce, bir gün ben Necdet Abi’nin Sahaf dükkanının önünden geçerken bir kitap görmüşüm, durmuşum. Bir kedi yatıyormuş üstünde kitap rafının. Telefonumla kedinin resmini çekmişim. Kitabı elime alıp Necdet Abi’ye fiyatını sormuşum. Kaç para olduğunu duyunca elimi cebime atıp cebimdeki parayı saymışım. Çıkışmayınca teşekkür edip hızla uzaklaşmışım sokaktan.

Tam o sırada, dükkanın önünde beni izlemiş Nevzat Abi. Ben gidince de Necdet Abi’ye; “o çocuğun sorduğu kitabı ver bana” demiş. O gün almış o kitabı bana vermek için. Sonra da beni gördüğünde, gururum kırılmasın diye doğru zamanı beklemiş.

“Artık” dedi, “senin zamanın geldi. Reklam şirketinizi de kurdunuz. Çok para kazanacaksın sen. Ama bir Nevzat Abi’ni, bir de sana okutup; yazdırdığı mektupları unutmayacaksın!”

Gözüm bir doldu ki… Ağzımı açamadım. Ne desem boştu. “Nevzat abi” diyebildim. “Hadi gazla lan” dedi. Gözlerim dolu dolu gittim ofise.

Bir buçuk ayı geçti. Nusret Abi kapattı eczanesini. O zamandır görmüyorum Necdet Abi’yi. Dün geçerken baktım; Sahaf Necdet Abi orada… Toparlanmış. Gidiyor. “Hayırdır” dedim. “Onlar gidince ben niye durayım Ulaş” dedi. “Necdet Abi de mi gitti” dedim. Meğer çok uzağa gitmiş.

Beyoğlu’nun en güzel abisi, semtin büyük üstadı eczaneci Nusret Baba gidince yokluğuna dayanamamış meğerse. 25 Aralık’ta; bir Noel gecesi göçüp gitmiş hem Beyoğlu’ndan hem Hasnun Galip’ten hem de bu dünyadan… Bana o kitabı verirken gideceğini biliyormuş. O kitap ise 1973 basımı, Müjdat Gezen çevirisi bir Hamlet!

İki gündür gözlerim puslu düşünüyorum: İrma’ya o mektubu kim yazacak? Sanırım ben yazacağım ve sonunu Beyoğlu’nun en güzel abisi diye imzalayacağım.

0 668